Son zamanlarda izlemekten keyif aldığım bir diziden bahsetmek isterim. İnsanoğlunun ne kadar kaypak olabileceğini, "iyi insan" olarak gördüğümüz tanıyıp bildiğimiz insanların çıkarları söz konusu olduğunda tüm inançlarının aksine hareket ettiklerini görürüz dizide. Bir olay karşısında her şeye rağmen doğru bildiğinden ödün vermeyen, dürüstlükten şaşmayan insanların sayısı pek azdır, dizi ilerledikçe bu iyi biridir dediğiniz kişi, zamanın birinde bir olay karşısında doğru tarafı seçmemiştir, duygularına yenilmiştir.
"Bosch" dizisindeki ana karakter olan Los Angeles Polis Departmanı Dedektifi Harry Bosch, zorlu bir çocukluk geçirmiştir. Harry, annesinin ölümünün ardından, çocukluğunun geri kalanını yetimhanelerde ve koruyucu ailelerde geçirmiştir. Bu süre boyunca kötü muamele, ihmal ve tacize maruz kalmıştır. Bu zorlu deneyimler Harry'nin yaşamını ve karakterinin şekillenmesine katkıda bulunmuştur.
"Bosch" dizisinin jenerik müziği, akıp giden Los Angeles manzarası eşliğinde duyulan "Can't Let Go" adlı şarkıdır ve şarkının sözleri ve müziği Caught A Ghost adlı Amerikalı müzik grubuna aittir, dinlemek isteyenler için youtube da mevcut.https://youtu.be/dhqtQyi_fEI
"Bosch" dizisi gerçekten de eski dedektiflik hikayelerine benzer. Dizi, Michael Connelly'nin çok satan romanlarından uyarlanmıştır ve gerçekçi karakterler ve ayrıntılı hikaye anlatımıyla dikkat çekmektedir.
Harry Bosch, dedektiflik işinde eski usul yöntemleri kullanır ve parçaları ayrıntılı bir şekilde araştırır. Dizinin diğer karakterleri de gerçekçi ve karmaşık kişiliklere sahiptir ve bu da diziye ayrı bir derinlik katmaktadır. Ayrıca, "Bosch" dizisi Los Angeles'ta geçmektedir ve şehrin sokakları, kültür ve suç dünyası hakkında gerçekçi bir portre sunmaktadır, bu da diziye ayrı bir atmosfer katmaktadır. Tüm bu özellikler, "Bosch" dizisini çekici kılan unsurlardır, bu unsurların bir ya da bir kaçı beğendiğim başka hikayelerde de benzerlik taşır, tıpkı Nancy Drew, Dedektif Poirot, Miss Marple, Veronica Mars gibi dedektiflik hikayelerinden de keyif alırım (gerçi bu hikayeler daha hafifletilmiş fazla sert olmayan ögeler taşır, bu sıralamanın içine Sherlock un çekilmiş filmlerini ve bir kaç dizisini de ekleyebilirim hepsi de başarılıydı), olay örgüsünü anlamak, sonucu tahmin etmek, ip uçlarını izlemek bana hala çocukken okuduğum kitaplardaki gibi hoş bir tat verir. Bu tür dizileri izlememin bir başka sebebi belki de gündelik hayatta çözemediğim bazı konuları bir başka hikayede çözüyor olmanın verdiği keyiftir. Gençlerin, çocukların anda kalmak yerine sanal dünyanın hazzına kapılmaları da belki bu yüzdendir.
Ergenlik dünyasının içinde, hormanlarla mücadele eden çocuk ve menopoz süreci yaşayan ebeveyn aynı evde buluştuğunda olacakları kestirebilirsiniz belki. Bir yetişkin olarak olgun ve tutarlı davranması gereken kişi bazen çokta olgun olmayan tepkiler verebilir. Süreci yönetmek her zaman kolay olmaz, şimdiki gençler tartışmak için bile enerjilerini harcamıyor, istediklerini yapıyorlar şartları zorlayamıyorlarsa sessizce yine de istediklerini elde etmenin yolunu buluyorlar, olay yine uzlaşmaya varmakta bitiyor, kişilik gelişirken sınama tahtası olarak yerimi almaya devam ediyorum, gerçek hayat daha çetrefilli, alıştırma yapmak için ebeveynle çatışmak gibisi yok! Bu konuyla ilgili yeterli enerjiyi bulduğumda yazmayı düşünebilirim fakat şimdilik sadece dizi ile sınırlı kalacağım:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder